rikat
Duvarlar kaba. Bahçe duvarının ortasına taşlar çöktü ve orada birikti. Bir kenarlarından acı yeşil otlar fışkırdı ve iki metre yüksekliğindeki duvarın tepesi boyunca sanki başka bir tarladan geliyormuş gibi rastgele dağılmış yabani otlar. Duvar ve ev eskidir (özellikle bu bakımsız bahçenin ortasında yan yana durduklarında). Baştan sona. Sokaklarım nerede? Ayakkabıma vurduğun taşlar mı? Başın sol köşesine, oradan sarkan evin kütük duvarını desteklemek için solucan istilasına uğramış kalın bir direk yerleştirildi. (Daha önce yoktu). Ve benim sokağım. Nereden bakarsam bakayım benim değil, benim çocukluğum değil. Koşarsan, bu sokak değil. Yorucu bir yolculuktan yıllar sonra, yürekten davetler bekleyerek evime dönüyorum. Atım, sırtındaki günleri tökezleyerek, iyileşmesinin son kalıntılarını da boşa harcayarak yanımda uzun adımlarla ilerledi. Yollardaki garip insanlar. Şapkaları gözlerinde, gözleri Yusuf kuyusu, ürkekler, ürkekler, yağmurdan kaçıyorlar… Bana bakmadan yüz çeviriyorlar. Ne kadar geniş, ne kadar ilahi! Bir avuç içi kadar küçüldüler ve küçüldüler. Elimde atımın dizginiyle yarı açık kapıdan içeri girdim. Amcam onu karşılamak için iç kapının önünde duruyor. arkada yelek ceket. Zayıf, solgun. Kurumuş ağaçların arasından yavaşça iç kapıya ulaştım. Hırkayı hiç bırakmadım. Onları bırakmıyorum, terliyorlar. Amcam kapının önünde elleri belinde gülümseyerek bekliyor. içe doğru işaret eder. Ona acı acı gülümsüyorum.
“Yüzün toz içinde” diyor, “ayakkabıların kaç yıllık.”
Bakıyorum. karanlık. Cepheye bakan pencereyi panolarla kapatın. Orada musluk olacaktı ama şimdi göleti büyük bir saksıya çevirmişler, çiçekler kurumuş.
Görünüşüme şaşırmadı. İçine bakıyorum. karanlık. İçeriden yüzümü biraz serinlik yaladı. girmeye cesaret edemiyorum çimen, karanlık rüzgar. Amcam şaşkın (belki de perişan) halime içten bir sevgiyle bakarak gülümsüyor. Heykelimi dikmişler ve yıllardır hep yerinde duruyor, yorgun aptal bekleyişlerle buradayım, yıllardır aynı şekilde burada bekliyorum, tıkandım.
Amcam:
“Hadi” dedi.
Tamamen yok olmaktan, yok edilmekten korkuyorum. İçimde uyanan örümceklerle bu evi, bu kovayı, soluk soluğaları, köşeleri yıkıma hazır kılan nedir?
aslında?
Ben bir yerdeyim, hep bir yerdeyim. Bunca yıl geçti ve parmaklarım böyle bir suyun dibinde, kırık alnında. hayal gücümü yok etti. Açıkça nasıl söyleyebilirim, (öyle mi) nasıl? Bu bahçe artık benim değil, burası evim. ben kimim? Onlar benim için ne? Yavaşça atımın burnunu yakaladım – artık benim değildi. ben neyim? Sanki kişnemek istermiş gibi uysal, ıslak gözlerle başını eğdi ama çok yorgundu ve bacakları çok bükülmüştü. Giriş yapamıyorum, ben neyim? İçimde sefil bir avcı eriyle yuları tekrar tuttum. Yine bahçemde atımla kuyuya indim falan. İçinde yürüdüğüm tünellerde neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ve nereye gittiğimi de bilmiyorum.
Rasim Özdenur, Hastalar ve Işıklar
Metindeki bazı kelimeler ve kelime grupları
Kambur: dışa doğru eğimli duvarlar gibi dikey nesneler veya aşağı doğru eğimli tavanlar gibi yatay nesneler.
Mrtek: Bir binada kullanılan kalın dikdörtgen veya yuvarlak ağaç. Geri çekilme: 1. Vazgeçme. 2. Geri çekin, geri çekin, geri çekin.
“Türk Dili ve Edebiyatı 12. sınıf 1. ünite, değerlendirme soruları, karanfil hikayesi (incelemeli).”